Yazıyor, oynuyor, güldürüyor… İbrahim Büyükak son 10 yılın yıldızı parlayan komedyenlerden… Beşiktaş Kültür Merkezi’nin (BKM) genç oyuncuları ortasından birinci sıyrılanlardan biri oldu. Sinemalar çekti, reklamlarda oynadı. ‘Yol Arkadaşım’ üzere güldürülerin hem müellifi hem oyuncusu olan Büyükak seyahat etmeyi de seviyor. Biz de başarılı oyuncuyla yaptığı seyahatleri, seyahatin kendisi için değerini konuştuk.
Seyahat sizin için ne mana tabir ediyor?
Seyahat benim için yorgunluktur (gülüyor)… Aslında severek, isteyerek yorulmak. Seyahate gittiğim vakit orayı deneyimlemek isterim; arkadaşlarımla sohbet etmek, bir yere gitmek, denize girmek üzere. Yerinde oturmayı çok seven biri değilim. Bence tatil dinlenmek için değil, eğlenmek için. Çok yorgunsam konutta iki gün dinlenirim, zımba üzere olurum; ama bir seyahate çıktığımda bile isteye, severek yoruluyorum. Velhasıl benim için seyahat severek yorulmaktır…
‘Filmlerin içinde gibi’
Seyahatlerinizle işiniz ortasında bir bağ var mı?
Bence gezmek çok değerli. O denli anlar yaşıyoruz ki ‘İyi ki buralara gelmişim, düzgün ki buraları gezmişim’ diyorsun. ‘Çok gezen mi çok okuyan mı’ derler ya, ikisi de aslında. Çok gezersen çok şey görüyorsun, öğreniyorsun, çok uyarana maruz kalıyorsun. Değişik bir tabiat, hayat senin zihninde apayrı bir kıvılcım çakıyor; hasebiyle materyal toplamak açısından da mizahçı için, sanatçı için çok kıymetli bir şey.
Amsterdam
Reklam çekimleri için New York’a gittiniz. Nasıl bir kent?
Orada kesinlikle görün dediğiniz özel yerler var mı? New York dünyanın en hoş kentlerinden biri. Bir de sinemayla büyümüş bir çocuk olarak çok sinemanın içinde hissettiğim bir yer oldu. Bu bence farklı hoş. Bu sefer çok çalıştığım için çok gezemedim ancak mesela beni New York’un birinci pub’ına götürdüler.
En ufak bir fırsat yakaladığınızda gitmeyi en çok tercih ettiğiniz yer neresi?
Yurtiçinde İzmir, Çeşme; kesinlikle gidiyorum. Hatta yarın gideceğim. 1-2 günlüğüne hem meskenle ilgili hem kendi işlerim var. Yurtdışında Londra’yı, Amsterdam’ı, New York’u çok seviyorum. Bunlar en sevdiğim üç kent diyebilirim. Bir de Paris var… Çabucak bir yurtdışı imkânımız olsa, gitsek dediğim yerler bunlar.
Londra
Çeşme maceranız nasıl başladı?
BKM devrinde bütün oyuncular bir otelde kamp yapıyorduk. Yılmaz Abi’nin de konutu vardı orada. Skeçlerimizi orada yazıyorduk, hasebiyle Çeşme’de bir arkadaş ortamımız vardı. Pandemide bütün tanıdıklarımız da oraya gidince bir anda samimi bir mahalle havası oluştu. Ben küçükken Mudanya’da yazlığımız vardı. Yazlık sıkıntısını seviyorum. Daima bu türlü sevdiğin beşerlerle bir ortada, sohbet, deniz… Çeşme o yazlık hissini devam ettiriyor.
Bebeğinizle seyahate çıktınız mı?
Bebeğimiz geçen sene haziranda doğdu, çabucak Çeşme’ye gittik. Orada yerleşik bir hayata geçtik. Çocuk için yeterliydi, bahçede uyudu, ferah, havadar… Aslında biz de bu sene göreceğiz çocukla seyahati.
İbrahim Büyükak ve eşi Nurdan Beşen’in oğulları Aslan Oktay geçen yıl doğdu.
Ünlü arkadaşlarınızdan tatil yapmayı en sevdiğiniz üç favori isim…
İlki Oğuzhan Koç. Fevkalade bir tatil arkadaşıdır. Dünyanın en uyumlu insanıdır ve gezmeyi çok sever. Uygun tatil arkadaşı olmayan bir insan da Eser (gülüyor). Uyur, kalkmaz. Paris’e gittik Disneyland’a gelmedi. Lakin artık değişmiştir alışılmış, iki çocuğu var. Ben genelde bu arkadaşlarımla gidiyorum ya benim o denli çok tatile çıktığım insan yok.
‘Kitapsız tatil olmaz’
Bavulunuzdan eksik etmediğiniz beş eşya nedir?
Ayakkabılarıma ve tişörtlerime değer veriyorum, kesinlikle yedek 3-5 adet ayakkabı alırım. Çalışmak için tabletimi, bilgisayarımı alıyorum ve hepimizin en büyük sorunu şarj aletimi yanımdan ayırmıyorum. Ve benim için olmazsa olmaz en kıymetli şey; kitap. En büyük eksiklik o ve birçok tatil yerinde kitapçı bulamıyorum.
Zeynep Güç ve İbrahim Büyükak, Four Seasons Otel’de buluştu.
Başınıza gelen unutulmaz anınız nedir?
En unutulmaz değil lakin birinci aklıma gelen şu: Bir gün Amsterdam’da yürürken bir hanımefendi yanıma geldi ve Hollandaca konuşmaya başladı. Ve doğal ki ben Hollandaca bilmiyorum. “İngilizce biliyor musun” diye sordum ve yanıt vermedi. Sonra öbür bir hanımefendiye ‘gel gel’ diye el etti, gelen hanımefendi Türk. Geldi ve “Ben sizi çok seviyorum” dedi. “E” dedim “Seviyorsan sen niçin gelmedin, Hollandalı arkadaşını yolladın?” “Ben utandım, onu yolladım” dedi. Bir seferinde de Almanya’da ayakkabı denerken satıcıya; “Bunun 44 numarası var mı” diye sordum. Satıcı tezgâha döndü, o ortada beni seven 4-5 gurbetçi arkadaş çığlık çığlığa üstüme gelmeye başladı. Satıcı geldi, kolumdan tutup “Bir şey mi çaldın” dedi. “Yok çalmadım” dedim. “Niye çığlık attılar” diye sordu. Dedim “Ben ünlüyüm”. “Ne iş yapıyorsun sen” dedi. “Komedyenim” deyince “Tamam o zaman” dedi. Tipime bakınca ‘Bu nasıl ünlü oldu’ diye düşündü ve aklına yatmadı. Sanırım komedyenim dedikten sonra olur dedi (gülüyor)…
İş için gittiğiniz kenti gezmeye vaktiniz oluyor mu?
Daha evvel aklınızın kaldığı yer oldu mu? Ona çok dikkat ediyorum. Yurtdışında bir turnede, Münih’te uyuyakaldım, gezemedim kenti ve akşam sahneye çıktık, sonraki gün dönmek zorunda kaldık. Münih çok aklımda kaldı. Genelde kesinlikle saatimi kurarım. Uykusuz kalmak kıymetine da o kenti kesinlikle cinslerim. Hatta sahneye çıkacaksam, hele ki ferdî bir performans yapıyorsak kenti gezer, insanlara kentle ilgili şeyler anlatmaya bayılırım. Mesela Almanya’da Düsseldorf’a bayılmıştım. Bence çok hoş bir kent.
Rotaya karar verirken nelere dikkat edersiniz?
Eskiden yemek sıkıntısına dikkat ederdim; bilhassa sevdiğim arkadaşlarımın ikamet ettiği yerlere gitmeye çalışıyorum. Yurtdışında da birçok yere gittim, orada da kültür ve sanatla iç içe yaşayan, Londra üzere New York üzere yerleri çok seviyorum. Oralarda çok oyun izleyebiliyorum.
Hayal kırıklığı yaşatan kent oldu mu?
Çok havalı bir şey söyleyeceğim; Miami bence o kadar hoş değil, çok abartılıyor. Miami’de bu türlü göçmen konutları üzere stabil konutlar, çok özenilmemiş geliyor bana. Doğal ki denizi, tabiatı elbette hoş ancak ben baktığımda ‘’Of be, ne şehir’’ diyemedim. Miami’nin biraz fazla abartıldığını düşünüyorum.
Her gittiğin yeri, yemek yediğin restoranları paylaşmak artık çağımızın modası oldu. Bu hususta neler düşünüyorsunuz?
Influencer, YouTuber üzere işi bu olan kimseler var. Onlar koysun doğal. Ben daha keyfe tasa paylaşımlar yapıyorum. Yemek koymak bana yanlışsız gelmiyor.
‘5 tonluk tekneyi 5 kişi itmeye kalktık’
Tatilde başınıza gelen en makus olay nedir?
Miami’deyim, havalı havalı geziyoruz, bindiğimiz tekne bozuldu. Tekne ezkaza, deniz canlılarının korunduğu park alanına girdi, yosunlar motora takıldı ve durdu. Dedim ki bu tekneyi itebiliriz zira burası sığ. Tekneden atladığım üzere denizkestanelerinin üstüne düştüm. Ayağımda bir sürü denizkestanesi dikeni; ama sıcağı sıcağına bir anda anlamadım. Sonra merkeze gezmeye gittiğimizde birden yürüyememeye başladım. Sıhhat merkezleri kapalı o saatte. Sağ olsun bir arkadaşım, eski metot, iğnenin ucunu ısıtıp tüm denizkestanesi dikenlerini tek tek çıkardı. Tekneyi itelim diye bulduğum o süper fikir iki günümü perişan etmişti. Buradan genç arkadaşlara söylüyorum okuldan kaçmayın, fizik ve matematik öğrenin. Sonra bizim üzere 5 tonluk tekneyi 5 kişi itmeye çalışırsınız.
‘Los Angeles, Küba , Venezuela ve Brezilya’yı merak ediyorum’
En çok nereyi görmek istiyorsunuz? Mesela Los Angeles’a hiç gitmedim, orayı çok merak ediyorum. Küba’yı, Venezuela’yı, bir de Brezilya’yı da merak ediyor ve görmek istiyorum. m Okuyuculara nereleri önerirsiniz? Tatil beldesi olarak Kaş’ı çok seviyorum. Bir tek pandemi devrinde Kaş’a gidemedim, Çeşme’deydim. Zira daha kente yakın, hastaneye yakındı; korkuyorduk o vakitler. Maç izlemeye Trabzon ve Rize’ye gittim. Bence Türkiye’nin gastronomi manasında en acayip kentlerinden biri Trabzon. Natürel ki Güneydoğu da Doğu da çok hoş lakin bence Trabzon ve Rize harika lezzetlerin olduğu yerler.
